Kategoriler
Avrupa Depremleri

29 Aralık 2020 Hırvatistan Petrinja Depremi

29 Aralık 2020 sabahı, Hırvatistan’ın merkezinde meydana gelen 6.4 büyüklüğündeki Petrinja depremi, yalnızca fiziksel yıkıma yol açmakla kalmadı, aynı zamanda bölge sakinlerinin hayatlarını derinden etkileyen karmaşık sosyolojik, ekonomik ve psikolojik bir dizi sorunu da beraberinde getirdi. Bu afet, zaten kırılgan olan bir bölgenin dayanıklılığını test etti ve toplumun farklı katmanlarında silinmesi zor izler bıraktı.

Sosyolojik Etkiler Bağlamında Toplumsal Dokunun Sarsılması

Depremin en belirgin sosyolojik etkisi, insanların evlerini ve mahallelerini terk etmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan demografik değişim oldu. Petrinja ve civar köylerde yaşayan binlerce kişi, geçici barınma merkezlerine yerleştirildi veya başka şehirlerdeki akrabalarının yanına sığındı. Bu zorunlu göç, köklü aile yapılarını ve komşuluk ilişkilerini parçalayarak geleneksel toplum dokusuna zarar verdi. Özellikle yaşlı nüfus, alıştıkları çevreden uzaklaşmanın getirdiği yalnızlık ve aidiyet kaybıyla karşı karşıya kaldı.

Ancak bu karanlık tablonun içinde, güçlü bir toplumsal dayanışma ışığı da parladı. Depremin hemen ardından, tüm Hırvatistan’dan gönüllüler, yardım malzemeleri ve destekle bölgeye akın etti. Sivil toplum kuruluşları, devletin resmi yardım çabalarını tamamlayıcı bir rol üstlendi. Bu kolektif çaba, ulusal bir travma karşısında kenetlenmenin ve ortak bir kimlik etrafında birleşmenin güçlü bir örneğini oluşturdu. Bununla birlikte, yardımların uzun vadede adil ve etkin dağıtımı, zamanla ortaya çıkan bir sosyal sorun haline geldi. Yeniden yapılanma sürecinin yavaş işlemesi, toplumda bir adaletsizlik ve umutsuzluk duygusunun yerleşmesine neden oldu. İnsanların bir kısmı hızla yardım alırken, diğerlerinin sürekli beklemek zorunda kalması, toplumsal huzursuzluğu artırdı.

Ekonomik Etkiler Bünyesinde Bir Ekonominin Çöküşü Tablosu

Sisak-Moslavina bölgesi, deprem öncesinde de Hırvatistan’ın en az gelişmiş ve yüksek işsizlik oranlarına sahip bölgelerinden biriydi. Deprem, bu zaten kırılgan olan ekonomik yapıyı neredeyse tamamen çökertti. En belirgin ekonomik etki, konut ve altyapıdaki ağır hasar oldu. Binlerce bina kullanılamaz hale geldi, bu da yeniden inşa için muazzam bir mali yük anlamına geliyordu. Evlerini kaybeden aileler, hem barınma hem de geçim sıkıntısı çekmeye başladı.

Yerel ekonomi can damarı olan küçük işletmeler ve aile şirketleri büyük darbe aldı. Dükkanlar, atölyeler ve restoranlar ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Müşteri tabanını kaybeden işletmeler kapandı, bu da işsizliğin daha da artmasına yol açtı. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar için ahırların yıkılması ve arazilerin hasar görmesi önemli bir geçim kaybıydı. Devletin finansal yardımları ve AB fonları bir can simidi olsa da, bu kaynakların ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı ve bürokratik engeller nedeniyle yavaş aktığı eleştirileri yaygındı. Ekonomik belirsizlik, insanların bölgeden kalıcı olarak göç etme olasılığını artırarak, uzun vadeli bir demografik boşalma riski oluşturdu.

Psikolojik Etkilerin Kıskacında Görünmez Travmalar

Depremin belki de en kalıcı ve en derin etkileri psikolojik alanda yaşandı. Ani bir şekilde hayatını kaybeden yedi kişinin acısı, toplumun genelinde derin bir yas duygusuna neden oldu. Ancak, fiziksel olarak yaralanmayanlar için bile psikolojik travma çok ağırdı. Deprem anının yarattığı şok, korku ve çaresizlik duyguları, birçok kişide Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtilerine yol açtı. Uyku bozuklukları, kabuslar, anksiyete, depresyon, sürekli tetikte olma hali ve deprem anını hatırlatan uyaranlardan kaçınma yaygınlaştı.

Artçı sarsıntılar, psikolojik iyileşme sürecini sürekli sekteye uğrattı. Her yeni sarsıntı, travmayı tazeledi ve güvende hissetme duygusunu imkansız kıldı. Çocuklar özellikle savunmasızdı; evlerinin ve okullarının güvenli liman olma özelliğini yitirmesi, onlarda derin bir güvensizlik duygusuna neden oldu. Psikolojik destek hizmetlerine erişimdeki yetersizlikler ise, bu görünmez yaraların kronikleşmesine zemin hazırladı. Toplumun ruh sağlığı, fiziksel yeniden inşadan çok daha uzun ve daha zorlu bir iyileşme süreci gerektiriyor.

İz Bırakan Yaraların Neticesi

Petrinja depremi, bir doğal afetin yalnızca binaları yıkmakla kalmayıp, bir toplumun sosyal dokusunu, ekonomik temellerini ve kolektif ruh sağlığını da derinden sarsabileceğinin acı bir kanıtıdır. Yaşananlar, afet sonrası müdahalenin yalnızca fiziksel enkazı kaldırmakla sınırlı kalmaması, aynı zamanda sosyal adaleti gözeten, ekonomik canlanmayı destekleyen ve kapsamlı psikolojik destek sistemlerini içeren bütüncül bir yaklaşım gerektirdiğini göstermiştir. Petrinja’nın yaralarının sarılması, tuğla ve harcın ötesinde, insanların güven, umut ve aidiyet duygularını yeniden inşa etmekle mümkün olacaktır. Bu süreç, dayanıklı bir toplumun ancak dayanışma, adalet ve sürekli psiko-sosyal destekle var olabileceğini hatırlatmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir