
Türkiye’de yakın tarihte birden fazla büyük deprem yaşandı ve çoğunda bilançolar ağır seyretti. Ama Türk milleti azimli fedakar ve çalışkan bir millettir. Bundan dolayıdır ki yaşadığı tüm felaketlerin yaralarını en iyi şekilde sararak normalleşme sürecine hızlı bir şekilde geçmeyi başarmıştır. Fakat yine de şunu söylemek gerekir ki Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alır. Bu gerçek, Anadolu topraklarını tarih boyunca yıkıcı depremlerle yüz yüze getirmiştir. 6 Eylül 1975 tarihi, bu acı gerçeğin bir kez daha tezahür ettiği günlerden biri olarak hafızalara kazınmıştır. Merkez üssü Diyarbakır’ın Lice ilçesi olan 6.6 büyüklüğündeki deprem, yalnızca fiziksel yıkıma değil, aynı zamanda derin sosyal ve ekonomik yaralara da yol açmıştır. Şimdi 1975 Lice Depremi’nin nedenlerini, yol açtığı yıkımı, dönemin koşullarındaki müdahale ve iyileştirme süreçlerini ve depremin Türkiye’nin deprem politikalarına etkilerini ele alacaktır.
Jeolojik Arka Plan Bağlamında Depremin Oluşum Sürecine Bir Bakış
Lice Depremi, Anadolu ve Arap levhaları arasındaki karmaşık tektonik etkileşimin bir sonucudur. Bölge, Doğu Anadolu Fay Hattı’nın etkisi altındadır ve sismik açıdan yüksek risk taşımaktadır. Fay, yatay doğrultu atımlı bir karaktere sahiptir ve depremler, levhaların birbirine sürtünerek hareket etmesi sonucu ortaya çıkan enerjinin ani olarak boşalmasıyla meydana gelmektedir.
6 Eylül 1975 sabahı saat 12:20’de meydana gelen deprem, yaklaşık 19 kilometre derinlikte gerçekleşmiştir. Depremin büyüklüğü Richter ölçeğine göre 6.6 olarak kaydedilmiştir. Ana şoktan sonra artçı sarsıntılar günlerce devam etmiş ve bölge halkı üzerinde ciddi bir psikolojik travma yaratmıştır. Halk tüm depremlerde olduğu gibi yıkımlar yaşamış ve kayıplar vermiştir. Depremin etkisi yalnızca Lice ile sınırlı kalmamış, çevre ilçeler ve Diyarbakır merkezde de hissedilmiştir.
Yıkımın Neden Olduğu İnsani Kayıplar
Söz konusu deprem meydana geldiğinde, Lice ilçesi ve köylerinde büyük bir yıkıma neden olmuştur. Resmi rakamlara göre 2.385 kişi hayatını kaybetmiş, 3.500’e yakın kişi yaralanmıştır. Ancak gayriresmi kaynaklar, ölü sayısının çok daha yüksek olduğunu iddia etmektedir. Bunun başlıca nedeni, birçok köye ulaşımın deprem sonrasında kesilmesi ve enkaz altında kalanların zamanında kurtarılamamasıdır.
Meydana gelen bu depremde yapılaşmanın durumuna bir göz atmak gerekirse, yapı stoku büyük ölçüde kerpiç ve taş malzemeden oluşan geleneksel evler, depremin şiddetine dayanamamıştır. Dar sokaklar ve yapıların birbirine yakınlığı, enkaz yığınlarının daha büyük olmasına neden olmuştur. İlçedeki kamu binaları, okullar ve sağlık ocakları da ağır hasar görmüş, bu durum kurtarma ve yardım çalışmalarını daha da zorlaştırmıştır.
Depremin sosyolojik etkileri derin olmuştur. Ailelerin birçoğu fertlerini kaybetmiş, geride kalanlar ise geçim kaynaklarını yitirmiştir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan bölge halkı, hem evlerini hem de üretim araçlarını kaybetmiştir. Bu durum, göç olgusunu tetiklemiş ve birçok aile bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır.
Kurtarma ve Yardım Çalışmaları
1975 yılında Türkiye’nin afet yönetimi kapasitesi, günümüz standartlarına kıyasla oldukça sınırlıydı. Bu nedenle sarsıntının meydana getirmiş olduğu yıkımlara deprem sonrası kurtarma çalışmaları başlatılmış ve bu çalışma büyük ölçüde halkın ve bölgeye ulaşabilen askeri birliklerin inisiyatifine kalmıştır. Profesyonel arama-kurtarma ekipleri ve ekipmanlarının yokluğu, enkaz altındaki birçok kişiye ulaşılmasını engellemiştir.
Yardımlar, Kızılay ve diğer sivil toplum kuruluşları aracılığıyla koordine edilmeye çalışılmıştır. Ancak ulaşım altyapısının yetersizliği ve iletişim kanallarının kısıtlılığı, yardımların ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaştırılmasını güçleştirmiştir. Depremzedeler, ilk günlerde açlık, susuzluk ve soğukla mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Bir yerde deprem meydana geldiği zaman orada sadece arama kurtarma çalışmaları gereksinimi olmaz. Aynı zamanda sağlık, yeme içme, geçici barınma merkezlerinin de acilen karşılanması gerekir. İşte bu depremde sağlık hizmetleri de yetersiz kalmıştır. Lice’deki sağlık ocağı hasar gördüğü için yaralılar, Diyarbakır ve çevre illerdeki hastanelere sevk edilmiştir. Ancak ambulans ve diğer acil müdahale araçlarının eksikliği, bu süreci aksatmıştır.
Yeniden İnşa Süreci ve İyileştirme Çalışmaları
Deprem sonrasında hükümet, yeniden yapılanma için çalışmalar başlatmıştır. Ancak bu süreç, planlama ve koordinasyon eksikliği nedeniyle verimli şekilde yürütülememiştir. Geçici barınma alanları yetersiz kalmış, çadır kentlerde yaşam koşulları oldukça zorlu olmuştur.
Kalıcı konutların inşası zaman almış ve birçok aile uzun süre geçici barınaklarda yaşamak zorunda kalmıştır. Yeni yapılan konutlar, deprem gerçeği göz önünde bulundurularak inşa edilse de, dönemin şartlarındaki teknolojik ve mali kısıtlamalar, yapıların deprem dayanıklılığını sınırlandırmıştır.
Ekonomik iyileştirme çalışmaları da yavaş ilerlemiştir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan halkın üretim araçları kaybı telafi edilememiş, bu da bölgede yoksulluğun derinleşmesine neden olmuştur.
Depremin Türkiye’nin Deprem Politikalarında Meydana Getirdiği Yeni Bakış Açıları
Bu deprem süreci sadece bir uyanış değil aynı zamanda depreme karşı alınması gereken aksiyonlar konusundan da farkındalık yaratmıştır. Lice Depremi, Türkiye’nin depremle mücadele ve afet yönetimi politikalarında bir dönüm noktası olmuştur. Depremin yol açtığı yıkım, mevcut yapı stokunun deprem güvenliği açısından ne kadar zayıf olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu durum, deprem mühendisliği ve zemin etüdü çalışmalarının önemini gündeme getirmiştir.
Deprem sonrasında, afet yönetimi ile ilgili yasal düzenlemelerde iyileştirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu çabalar, 1999 Marmara Depremi’ne kadar sistematik bir afet yönetimi stratejisine dönüşememiştir.
Lice Depremi, aynı zamanda toplumsal hafızada da derin bir iz bırakmıştır. Depremzedelerin yaşadığı zorluklar ve devletin yetersiz kalan müdahalesi, kamuoyunda afet yönetimi konusunda bir farkındalık yaratmıştır.
Alınacak Dersler Bağlamında Bir Değerlendirme
1975 Lice Depremi, Türkiye’nin deprem gerçeği ile yüzleştiği önemli olaylardan biridir. Deprem, yalnızca fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve psikolojik travmalar da yaratmıştır. Kurtarma ve yardım çalışmalarındaki eksiklikler, afet yönetimi konusundaki yapısal sorunları ortaya çıkarmıştır.
Lice Depremi’nden alınan dersler, ne yazık ki sonraki yıllarda tam anlamıyla içselleştirilememiş olsa da, afetlere hazırlık ve müdahale konusunda bir farkındalık tohumu ekmeyi başarmıştır. Günümüzde daha gelişmiş afet yönetimi sistemleri ve yapı denetim mekanizmaları olsa da, deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmek ve toplumsal direnci artırmak için daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Lice Depremi, Anadolu’nun sessiz çığlığı olarak hafızalardaki yerini korumakta ve bize doğanın gücü karşısında alçakgönüllü olmayı, dayanışmayı ve sürekli hazırlıklı olmayı hatırlatmaktadır.