Kategoriler
Türkiye Depremleri

1894 İstanbul Depremi ve Tarihin Silinen Silueti

Önemli tarihler tarih bilimi açısından dikkate değer olduğu kadar beşeri hafıza için de kayda değerdir. Bahse konu tarihlerden öyle biri var ki asrına göre akıllarda daha fazla kalma potansiyeline sahip olduğu söylenmektedir. İşte söz konusu tarih, 10 Temmuz 1894 Salı günü, saatler 12:24’ü gösterdiği an. İşte tam bu belirtilen saatte, İstanbul’un göbeği ani ve şiddetli bir sarsıntıyla adeta nefesini tuttu. Büyüklüğü tahminen 7.0 olan bu deprem, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini hem fiziksel hem de toplumsal olarak derinden yaraladı. “Büyük Hareket-i Arz” olarak anılan bu felaket, sadece binaları yıkmakla kalmadı; aynı zamanda imparatorluğun son dönemindeki kırılganlığını da gözler önüne serdi.

Depremin Vücuda Getirdiği Yeni Şehir

Söz konusu deprem şehirde olduğu kadar halkın yüreğinde de azim bir yıkım meydana getirdi. Depremin merkez üssü İzmit Körfezi’nin doğu girişi olarak belirlenmiş olsa da, en büyük hasar İstanbul’da yaşandı. Özellikle sur içi bölgesi, Fatih, Eminönü, Kapalıçarşı ve Beyoğlu ağır darbe aldı. Tarihi yarımadadaki yüzlerce yıllık cami, medrese, hamam ve çeşme ciddi hasar gördü. Kapalıçarşı’nın büyük bir kısmı yıkılırken, çarşıdaki dükkanların enkaz altında kalması ve yangın çıkması korkusu şehrin ticaret hayatını anında felce uğrattı. Deniz kenarındaki yapıların yıkılması ve denize dökülen molozlar, liman faaliyetlerini aksattı. Adalar ve Prince Adaları (Büyükada, Heybeliada) depremden en çok etkilenen yerler oldu; birçok köşk ve ev tamamen yıkıldı.

1894 İstanbul’unda Zelzelenin Neden Olduğu Ekonomik Tablo

Depremler zaten yarattığı yıkımla büyük değişimler meydana getirir. Ancak 1894 İstanbul depremi şehri ani bir darbeyle ekonomik darbeyi bir araya getirdi. Bunun etkileri çok boyutluydu ve imparatorluğun zaten zor durumda olan maliyesine ağır bir yük bindirdi.

  • Doğrudan Meydana Gelen Mali Kayıplar: Hasar gören veya yıkılan binlerce binanın yeniden inşası için büyük bir mali kaynak gerekiyordu. Devlet, bu süreci yönetmek ve yardım dağıtmak için “İane Komisyonu” (Yardım Komisyonu) kurarak halktan ve yabancı ülkelerden bağış toplamaya çalıştı. Ancak, devletin bu süreçteki yetersiz kalması, kentsel dönüşümün yavaş ilerlemesine neden oldu.
  • Ticaretin Durma Noktasına Gelmesi ve Halkın Tutumu: İstanbul’un kalbi olan Kapalıçarşı’nın hasar görmesi, şehrin ticari hayatını aylarca sekteye uğrattı. Esnaf büyük zarara uğradı, stoklar enkaz altında kaldı ve alışveriş kültürü geçici de olsa başka noktalara kaymak zorunda kaldı.
  • Üretim Kaybı Sadece Bir Başlangıçtı: Deprem, küçük imalat atölyelerinden büyük limanlara kadar tüm üretim ve lojistik zincirini kırdı. İş gücü kaybı, enkaz kaldırma çabaları ve altyapıdaki sorunlar, ekonomik faaliyetlerin normale dönmesini aylarca geciktirdi.

Sosyal ve Toplumsal Sonuçların Kıskacında Dayanışma ve Özveri

Deprem, Osmanlı toplumunun çatlaklarını olduğu kadar dayanışma ruhunu da ortaya çıkardı.

  • Konut Krizi ve Göç: Binlerce kişi evsiz kaldı. Sultan II. Abdülhamid’in emriyle geçici barakalar (bugünkü afet konteynerleri benzeri) yaptırılsa da, bu yetersiz kaldı. Halk, korkudan açık alanlarda, bahçelerde, parklarda kurdukları çadırlarda yaşamaya başladı. Deprem, şehir içinde geçici bir iç göç dalgasına neden oldu.
  • Sağlık ve Hijyen Sorunları: Kalabalık çadır kentlerde salgın hastalık riski arttı. Temiz suya erişim sorunu ve yetersiz beslenme, özellikle yoksul halkı olumsuz etkiledi.
  • Sosyal Sınıflar Arasındaki Fark: Deprem, yapı kalitesinin sosyo-ekonomik durumla doğrudan ilişkisini acı bir şekilde gösterdi. Yığma taş ve ahşap karkas sistemle inşa edilen, daha kaliteli malzeme kullanılan konaklar ve kamu binaları ayakta kalırken, dar gelirli halkın yaşadığı, düşük kaliteli malzemeyle yapılmış ve çok katlı hale getirilmiş evler büyük oranda yıkıldı. Bu durum, can kaybının ve hasarın en çok yoksul kesimde yoğunlaşmasına neden oldu.

Ruhsal ve Psikolojik Sonuçların Kalbine Yerleşen Toplumsal Travma

1894 depremi, İstanbul halkında derin ve kalıcı bir psikolojik iz bıraktı. İşte bunun işaretleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Kolektif Korkunun Yarattığı Endişe: Artçı sarsıntılar aylarca devam etti. Bu süreçte halk, sürekli bir tetikte olma, en ufak sallantıda sokağa fırlama hali yaşadı. Bu kolektif travma, nesiller boyu deprem korkusu olarak aktarıldı.
  • Dini ve Kültürel Eğilimlerde Değişen Yansımalar: Toplum, bu büyük felaketi anlamlandırmak için dini referanslara başvurdu. Deprem, bir “ilahi ikaz” veya “günahların cezası” olarak yorumlandı. Bu dönemde camilerde depremle ilgili hutbeler okundu, toplu dualar edildi ve halkın ahlaki olarak daha iyi olmaya çalıştığı gözlemlendi.
  • Güven Kaybı İle Ortaya Çıkan Yıkık Tablo: İnsanların barınaklara, evlerine olan güveni sarsıldı. Uzun bir süre, özellikle geceleri evlerine girmekten çekinen, bahçelerde uyuyan bir nüfus oluştu.

Dolayısıyla 1894 İstanbul Depremi, yıkım, buhran, özgüven kaybı, ekonomik gerileme bağlamında sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda sosyolojik bir olguydu. Şehrin fiziksel dokusunu paramparça ederken, Osmanlı devlet aygıtının afetlere hazırlıksızlığını, toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri ve aynı zamanda halkın dayanışma kapasitesini ortaya koydu. Yarattığı ekonomik yük, imparatorluğun son dönem mali krizine bir yenisini ekledi. En önemlisi, İstanbul’un hafızasına “kırılgan bir kent” olduğu gerçeğini kazıdı. Bu deprem, jeolojik gerçekliğiyle, İstanbul’u her daim tehdit eden bir risk olarak bugün bile ders almamız gereken tarihi bir olay olarak önümüzde durmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir